YARDIMCI OYUNCU

21 04 2025
888 kez okundu
Bir önceki yazımı şu soru ile bitirmiştim; “İç siyasetimizdeki son dönemde yaşanan kısır tartışmalar, kaos ve kargaşa acaba yeni dünya düzeni öncesi gözlerimizi kapatmamız için olabilir mi?
Bu soru esasında benim için büyük kaygının bir parçası. Neden mi?
Ülkemizde Atatürk ve özellikle 1945 sonrası yaşadığımız her toplumsal olay; bize uluslararası sistemde biçilen roller ile yakından ilişkili gözüküyor da ondan. Darbeler, post-modern darbeler, ekonomik kriz sonrası hükümet değişimleri, bizim için uluslararası arenada biçilen rollerin başlangıç ve bitişleri gibi.  Ne zaman ki senaryoyu yazanlar rolümüzün bittiğine karar veriyor, yeni senaryodaki yeni rollere hazırlamaya başlıyorlar bizi.
Çok uzaklara gitmeyeceğim.
Soğuk savaş sonrası, Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla Türki Cumhuriyetler için rol model olacağımıza, demokrasimiz, batı kurumlarına benzer kurumlarımız ile bu kardeş ülkelerle Orta-Asya ülkelerine örnek olacağımıza inandırılmıştık. Ve biz de tüm kurumlarımızla oralardaydık. Sonrası? Sonrası pek yok. Yarım kalmış veya bıraktırılmış bir film gibi. Gerçekten bizim yerli ve milli bir politikamız mıydı acaba? Yoksa ortamı birileri için mi hazırladık?
Peki Karadeniz Ekonomik İş birliği Örgütü’nü hatırlayan var mı? Büyük umutlar ile kurulmuştu. Ama kimin umutları idi acaba?
Peki ya Avrupa Birliği?
2000’li yılların başlarında inanılmaz uyum yasaları ile hazırlanmıştık tam üyelik için, hatta Kıbrıs için tavizler bile verdik. Sonuç yine hüsran.
Irak, Suriye, Afganistan… Büyük Ortadoğu Projesinin eş başkanı bile olduk, hala da öyleyiz. Durum ortada.
Tüm saydıklarım öncesi Türkiye iç siyasetini bir hatırlayın lütfen. Kaos, çalkantılar ve değişimler…
Şimdilerde ise dış politikamız yine gelgitli;
‘Mavi Vatan’ diyorduk ki demeliyiz, ama tonu azaldı gibi.
Rusya ile aramızdan su sızmıyor ama 10 yıl önce savaşın eşiğine gelmiştik…
Libya vardı? Şimdi ne oldu acaba?
Filistin kırmızı çizgimiz. İsrail can düşmanımız gibi. AB’ye ise göz kırpmayı ihmal etmiyoruz bir yandan.
Suriye, Irak, İran, Terörsüz Türkiye.
Bir yanda ise ABD’nin başlattığı yeni dünya düzeni kargaşası.
Kısacası; Yönümüzün nereye gitmesi gerektiği konusu çok çetrefilli ama umarım bu yönü yine ve yeniden büyük güçler belirlemez. Ve hükümetlerimiz iktidarda kalmak veya muhalefet iktidara gelmek için istemedikleri rolleri kabul etmezler. Ve büyük güçlerin berbat senaryolarının iyi bir aktörü olmak yerine, kendi yönümüzü çizen kararlı hükümetlerimiz ve yöneticilerimiz olur. Ve umarım ki yaşadığımız son dönem kaosu sadece bizim kendi, öz, hakiki milli ve yerli basiretsizliğimizdir…
Dedim ya en başta benimki sadece kaygı…
Yarın 23 Nisan, Mustafa Kemal Atatürk’ün yedi düvele meydan okuyarak Milli Meclisimizi kurmasının 105. Yılını kutlayacağız. Milli ve yerlilik konusunda da izinde olmamız gerektiği açık ve net.
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun…
Whatsapp