SAMSUN…

01 04 2022
17886 kez okundu
onder.tabak@devrimgazetesi.com.tr

Değerli okuyucular! Bu yazı, iki sözde deli kardeşin Samsun’daki Atatürk heykeline saldırıları ile ilgili olarak tasarlanmıştı. Araya birçok olay girince yazım yarım kalmıştı. Ancak özneyi oluşturan kişilerin yaptıklarına bakınca ve kendilerine konulan tanıya da bakınca dünyanın ne kadar meczup insan ve liderler ile de dolu olduğunu anlamış olacaksınız. Yazının devamında bu açılımları, uyuşmaları ve bunlara karşı davranışları göreceksiniz. Hayat ne kadar tahterevalli oyunları ile dolu... Maalesef ölüm de bunlardan birisi…
Bazı şeyler yaşamak gibidir. Anlamı vardır. Çünkü iz bırakmıştır. Gelişmek gibidir. Bugün yaşadığımız şartları hazırlamıştır. Bugünümüz olmasaydı yarınımız olmazdı. O zaman yaşam olmazdı. Hangimiz bazı pişmanlıklar anında “Artık yaşamaya bıktım” demeyiz? Ancak o kriz ve sıkıntı hali geçince hemen yaşama ve bugünün değerlerine sarılırız. İşte bunların birinci nedeni bir ülkemiz var. Hem de şahane bir ülkemiz var. İşte bu şahane ülke kendilerini sizinle mukayese edenler ile doldu... Bu ya akıl yoksunluğundan öte bir şey değil ya da beyinleri o kadar yıkanmış ki hata üzerine hata yapıyorlar.
Kurtuluş Savaşı yaşamış ve milli geliri o günkü şartlarda ne kadar küçük olan bir ülke ve liderinin yaptıklarına bakın, bir de bugünün liderine bakın! Yirmi yılı özetlemeye çalıştığımızda verdiği mücadeleden serpintiler verdiğimizde ilk aklımıza gelenler… Bin yıllardır süregelen din mücadeleleri… Din savaşları ve mücadeleleri… Tarihten bu yana orta şark toplumlarında acıdan başka hiçbir şey getirmemiş ideolojik ve dini acılar... Son yirmi yıldaki türbanlı kızımın verdiği veya verdirildiği mücadeleni boş bir mücadele olduğu ortaya çıkmış durumda. Bir doyuma ulaşamadılar. Karın doyurmadı. Çünkü gereksizdi. Olsa da olurmuş, olmasa da olurmuş fikri ortaya çıktı.
Yaşam derdi çok ön sıralardaymış, geçim derdi çok önlerdeymiş, hatta inanç acaba olsa ne olur olmasa ne olur tartışmaları bile tartışılır oldu... Günümüzün dünyası din gibi ideolojik yapılanmalar için yapılan savaş gibi beyhudeymiş. Toplumun kınadığı ancak olacaklardan kaçamadığı din, ideoloji, siyaset, otorite, diktatörlük, hatta faşizm gibi uyduruk nedenler ile çıkarılan savaşların aslında bir ekonomik ve çıkar savaşı olduğu ortaya çıktı. Utanmadan, sıkılmadan, bunun için insanlar öldürülüyor. İnsanların ekonomik sorunlarını çözmek için onların sayılarını azaltmak, öldürmek gereksiz. Daha kolay ve daha hesaplı yol; savaşmak için harcadığınız maliyet ile onları doyurmak için harcayacağınız maliyet arasında dağlar kadar fark var. Vallahi öyle. Ama öldürmeye meyil etmek daha mı kolay oluyor sanki? Bir açıdan öyle! Gelecekteki savaşların da tohumları atılıyor çünkü. Bu dünya bu nüfusun katlarını besleyecek düzeyde halbuki. Bir atomdan elde ettiğiniz enerji ile yaptığınız silah yerine aynı atomdan elde edeceğiniz enerji ile aynı miktarda insanı yaşatabilir, doyurabilirsiniz. Hep birlikte de mutlu olabilirsiniz!
Yaşamanın değeri ölmenin değerinden çok daha mükemmel bir duygu. Atalarımız yaşamak için on binlerce ölü verdiler. Oysa biz yaşamak için bir doğru laf bile edemiyoruz. Çünkü yaşamı yalan ettiler.
 
Her gün onlarca, yüzlerce yalan söylüyorlar. Bunun için harcayacakları enerji yerine dibe vurdukları yerden tekrar dürüst olarak tedbir alsalar daha iyi değil mi? On yıllardır arkadan yaşayacakları on yılların tedbirlerini alsalardı bu günleri yaşamayacaklardı. Bir hafta sonrasını görecek halde değiliz. Önümüzü göremiyoruz. Hala ufukta çözümü gördüklerini hayal ettiriyorlar. Ülke sosyolojik olarak toplumsal değişime uğratıldı. Beyinleri yıkandı. On yılda yarattıkları tahribatı 15 günde düzeltecekleri yalanını bile söylemekten, haykırmaktan kaçınmıyorlar. Kazandıkları her gün için mutluluk yalanları söylüyorlar.
Tokat’taki manzarayı gördükten sonra hiç umudum kalmadı. Yorgun Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri haline gelen; tarım, çiftçi, akaryakıt, gübre, tohum, hayvancılık, besi ve süt ürünleri vd… Sayın Cumhurbaşkanının verdiği cevap “Tarım Bakanımız ilgileniyor!” Sahi! Sayın Bakan… Uruguay’dan et alacağımıza biz niye yetiştirmiyoruz? Bakan; “Bize satmazlar ki!” Vallahi pes. Bir besici hanımefendi çıkıyor, sorunları anlatıyor. Bakanın yüzü kızarıyor. Sayın Cumhurbaşkanında hiçbir renk ve değişim yok. Vallahi anlatılanların bile farkında değil.

Bu şekilde ağızlarından düşürmedikleri “Çok kısa zamanda düzelteceğiz” lafı binlerce hayalden birkaç tanesi olmaya mahkumdur. Ülkenin yarısı son 5 yılda açlık sınırına getirilmiş, kendilerini hala 100 yıl öncesinin şartlarında sıkıntı çeken kurucu lider ile mukayese ediyorlar. Çok komik. Böyle düşünenleri bile alaşağı etme peşindeler. Bozduğu dengenin yüzde 10’unu (onda birini) telafi ediyorlar. Bunu başarı olarak halka sunuyorlar. En acıklısı yandaş medya ve temsilcileri bunu anlata anlata bitiremiyor. İçlerinde faşizmi, diktatörlüğü bile savunanlar var. Şimdi de dünya lideri yaptılar.

KONUK YAZAR

Prof. Dr. Nail YILMAZ

 

 

Whatsapp