Farah hazırlan, gidiyoruz!
Ergenekon davasında olduğu gibi olursa, bu olayların sonuçlanması en az beş yılı alır ve suçsuzlukları (eğer suçsuzlar ise!) kanıtlanana kadar tutuklu olarak cezaevlerinde kalırlar.
Bu uzun bir süreç ve bizler için yaşam her türlü acı ve sevinçleriyle devam edecek! Bu arada epey bilgi-belge ve kitap okuyacağız.
Her nedense ben bu arada İran devrik Şahı Muhammet Rıza Pehlevi’nin yaşamına bir göz atmak ve bu yaşamı sizlerle paylaşmak istedim.
İran Şahının yaşamının bir bölümüne tanık olmuştuk ve o güzel dönemlerde eşi Sayın Süreyya, bizim olduğu kadar tüm dünyanın da ilgisini çekiyor, güzel yüzü, güzel gözleri dünyanın en ünlü dergilerine kapak oluyordu... Prenses Süreyya çok güzel bir kadındı... Ne yazık ki; bahtı o kadar güzel olmadı ve Rıza (erkek çocuk doğurmadığı için) kendisinden ayrılınca, kalan yaşamını sürgün diyebileceğimiz bir yaşam içerisinde geçirdi. Bu arada Rıza Pehlevi Farah Diba ile evlenmiş ve kendisine bir erkek evlât veren Farah Diba ile mutlu bir yaşam sürdürüyordu.
Peki; kim bu mutlu adam?
Muhammed Rıza Şah Pehlevi. 26 Ekim 1919; Tahran’da doğdu ve - 27 Temmuz 1980 tarihinde Kahire’de ölen ve 1941’den ülkesini terk ettiği 1979’a kadar tahtta kalan İran şahı. Batı yanlısı bir dış politika izleyen Pehlevi, İran’ın son monarşik lideridir. Şehinşah (Kralların Kralı) ve Sayeh-eh-Hodah (Allah’ın Yeryüzündeki Gölgesi) gibi imparatorluk unvanları vardır.
Petrol Millileştirmeleri ve 1953 Darbesi
II. Dünya Savaşı sonrasında petrol yataklarının yabancı şirketlere açma politikası, Muhammed Musaddık önderliğinde güçlü bir milliyetçi hareketin doğmasına yol açtı. Mart 1951’de Anglo-Persian Oil Company’nin (AIOC) İran’daki mal varlığını millileştirmeye ilişkin bir yasayı meclisten geçirmeyi başaran Musaddık hızla güçlenmeye başladı. Nisan ayı sonunda Muhammed Rıza Şah, Muhammed Musaddık’ı başbakanlığa atamak zorunda kaldı. Ağustos 1953’te Musaddık’ı başbakanlıktan uzaklaştırma girişimi boşa çıktıktan sonra İran’dan kaçtı. Ancak kısa süre sonra güç dengesi Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) desteğiyle Şah’ın lehine değişti. ABD’nin desteklediği Musaddık karşıtlarının yarattığı karışıklıkların ardından geri dönerek yeniden iktidarı devraldı ve Musaddık tutuklandı (Ajax Operasyonu). Ardından Musaddık’ın millileştirme politikasına son verdi ve bir dizi antlaşma imzaladı. Batı’yla ekonomik ve siyasi iş birliğini artırmaya özen gösterdi. 1955’te İran’ın Bağdat Paktı’na katılma kararını aldı. 1957’de CIA destekli gizli polis örgütü SAVAK’ı kurdurdu.
Batı dünyasından aldığı destekle konumunu pekiştirdikten sonra 1961’de meclisi de dağıtarak bütün yetkileri elinde toplayan Muhammed Rıza, 1963’te, büyük toprak sahipleri ve Şii din adamlarının gücünü kırmak amacıyla, ABD desteğiyle Beyaz Devrim adını verdiği bir ulusal kalkınma programı uygulamaya girişti. Toprak sahiplerinin sanayi kuruluşlarına ortak olması karşılığında devletleştirilen araziler parçalanarak köylülere dağıtıldı. Ayrıca hava, kara ve demir yolları ağının genişletilmesini, bir dizi baraj ve sulama projesini, sıtma gibi hastalıkların kökünün kazınmasını, sanayinin geliştirilmesini ve toprak reformunu kapsayan bu programla birlikte kırsal alanlara sağlık ve eğitim hizmetlerini götürecek bir örgütlenmeyi başlattı. Beyaz Devrim’in mutlak hedefi; kapitalizmin oluşması için; "bazargan" adı verilen ve geleneksel olarak İran’ın siyasal, toplumsal yaşamında büyük önem taşıyan küçük ve orta sınıf esnafın sistem dışı bırakılarak; zenginlerin sanayi yatırımlarına yönlendirilmesiydi. Beyaz Devrim kırsal kesimde mülkiyet yapısını değiştirdiyse de tarımsal üretimde beklenen atılımı yaratamadı.
Dış politikada ABD doğrultusunda bir çizgi izlemekle birlikte başka ülkelerle de ticari ve kültürel ilişkilerin geliştiren İran, Merkezi Antlaşma Teşkilatı (CENTO) ve Kalkınma İçin Bölgesel İşbirliği (RCD) gibi kuruluşlarda da önemli bir rol üstlendi. Yemen İç Savaşı’nda cumhuriyetçilere karşı kraliyet yanlılarına destek verdi. 1971’de, Basra Körfezi’ndeki bazı adalar üzerinde hak talep edip işgal etmesi körfez emirlikleri ile gerginlik yaşanmasına neden oldu; İran ordusu, bölgede giderek artan bir şekilde Batılılar’ın çıkarları yönünde jandarma rolünü oynadı. 1960’larda ve 1970’lerde daha bağımsız bir dış politikaya yönelerek SSCB ve Doğu Bloğu ülkeleriyle de iyi ilişkiler kurdu. Petrol sahaları ve Şatt-ül-Arap su yolu nedeniyle Irak ile yaşadığı sorunu bu ülkedeki Kürt ayrılıkçıları destekleyerek çözmeye çalıştı. Muhammed Rıza Şah iktidarı sırasında İran, Türkiye ile beraber İsrail’i tanıyan iki müslüman ülkeden biriydi.
İran İslam Devrimi :
1970’lerin başında yaşanan petrol kriziyle İran’ın kasaları dolmasına rağmen, kırsaldan şehirlere olan yoğun göç şehirlerde bir işsiz kitlesi ortaya çıkardı. İşsizlik ve hayat pahalılığını azaltmaya yönelik alınan sert önlemler, toplumdaki genel hoşnutsuzluğu ticaret ve sanayi çevrelerine de yaydı. Beyaz Devrim reformlarını yetersiz bulan ve yavaş uygulanmasından yakınan liberal (öğrenciler, aydınlar, ticaret burjuvazisi) ve ilerici (işçiler, Tudeh, marksist-leninist Halkın Mücahitleri Örgütü) çevrelerin yanı sıra batılılaşmanın İslama karşı olduğunu savunan dini çevrelerin tepkileriyle karşılaştı. Bunlar dışında baskıcı yönetim biçimi, hükümetteki yolsuzluklar, petrol ihracından sağlanan gelirlerin dengesiz dağılımı ve bir korku figürü sayılan siyasi polis örgütü SAVAK’ın uygulamalarından dolayı, doğrudan Muhammed Rıza Pehlevi’yi hedef alan bir muhalefet de gelişti. Büyük ölçüde yeraltına geçen muhalefeti sindirmek için başvurduğu baskıcı yöntemler içeride ve dışarıda şahlık rejimi karşıtı güçlü bir birikim yarattı.
Ocak 1978’de, on beş yıl önce İran’dan sürülen Şii topluluğun ruhani önderi Ruhullah Humeyni’ye karşı hakaret dolu bir makalenin yayımlanması, Kum kentinde bir protesto yürüyüşüne yol açtı. SAVAK kalabalığa ateş açarak yaklaşık yüz kişinin ölümüne neden oldu (9 Ocak). Bu olaydan sonra gittikçe daha fazla protestocuyu bir araya getiren gösteriler belli aralıklarla yinelendi (her kırk günde bir, Şiilerin yas süresi). Büyük kitle gösterilerinin ülke ekonomisini felç etmesiyle yeniden sertleşen yönetim 8 Eylül 1978’de büyük kentlerde sıkıyönetim ilan etti. Kanlı bir şekilde bastırılmasına karşın gösteriler durmadı. Toplumda geniş destek bulan muhalefet, 1964’te sürgün edildikten sonra önce Irak’ta, ardından Fransa’da İslamcı hareketi yöneten Ayetullah Ruhullah Humeyni çevresinde toplandı.
Muhammed Rıza, reform vaatlerinde bulunarak ve ılımlı muhalefete açılarak rejimi kurtarmaya çalıştı; Ocak 1979’da bu muhalefetin temsilcilerinden Şahpur Bahtiyar başbakan olmayı kabul etti, ama bu girişim, artık monarşi rejimiyle her tür uzlaşmayı reddeden tüm muhalefet tarafından kınandı. Durumunun ümitsizliğini gören Muhammed Rıza, 16 Ocak 1979’da karısı Farah Diba’ya “Farah, hazırlan gidiyoruz!” dedikten sonra; kesin olarak ülkeyi terk etti.
Sürgün hayatı ve ölümü :
Bir süre Mısır, Fas, Bahamalar ve Meksika’da kalan şah, yakalandığı pankreas kanserinin tedavisi için 22 Ekim 1979’da ABD’ye gitti. İki hafta sonra İran’da hükümetten destek alan militan gruplar ABD Büyükelçiliğini basarak 50’den fazla Amerikalıyı rehin aldılar ve rehinelere karşılık Muhammed Rıza Pehlevi’nin İran’a iade edilmesini istediler. Bu isteğin kabul edilmemesine karşın, ABD’den ayrılarak Panama’ya giden Şah, Enver Sedat’ın çağrısı üzerine Kahire’ye geçti ve orada öldü (1980).