Avrupa’nın geleceği
Şöyle başlayalım... Belçika’yı bilenler ve gidenler bilir... Brüksel'den trenle ayrılırken, Audi fabrikası gördüğünüz ilk şeylerden biri. Gri binalardan oluşan bu alan, uzun süre Belçika'nın en büyük otomobil üreticilerinden biriydi. Bu alan, Avrupa'nın başkenti için uygun bir semboldü. Ancak endüstriyel krize yenik düştü ve kapatıldı. Bir zamanlar bakımlı olan duvarlarında grafiti lekeleri görülebiliyor.
* * * *
Son aylarda, Audi fabrikasının hikayesi Avrupa'nın hikayesi haline geldi. İkisi de şanssız, yüzyılın yeni jeoekonomik dalgası yüzünden... Brüksel'de, bu şansızlığa verilen yanıt şu oldu... Belçikalı bakanlar, bir askeri yenilemenin parçası olarak eski otomobil fabrikasının bir silah üreticisine dönüştürülmesi gerektiğini savunuyorlar... Böyle bir başlangıcın Avrupa'nın stratejik özerkliğine yardımcı olacağını ve 3 bin yeni iş yaratacağını söylüyorlar.
* * * *
Avrupa genelinde, politikacılar aynı stratejide birleşiyor ve bir taşla iki kuş vurmayı umuyor. Bir yandan, artan askeri harcamalar Avrupa'yı güvenli ve Amerika'dan bağımsız hale getirecek ve sonunda süper güç statüsünü güvence altına alacak. Çinli rakiplerin ve artan enerji maliyetlerinin baskısı altında olan Avrupa'nın sıkıntılı sanayi sektörünü canlandıracak. Bu jeopolitik kırılganlık ve ekonomik durgunlukla mücadele yolu olacak.
* * * *
Bunları “Hiperpolitika: Politik Sonuçları Olmayan Aşırı Politikleşme” (Hyperpolitics: Extreme Politicization Without Political Consequences) adlı kitabın yazarı Anton Jäger söylüyor... İktisadi düşünce tarihi konusunda uzmanlaşmış Belçikalı bir tarihçi. Cambridge'den doktora derecesini almış... Şu anda Belçika Leuven Katolik Üniversitesi'nde araştırma görevlisi... Kitabın Almancasını iki yıl önce Suhrkamp Yayınevi yayınladı.
* * * *
Kitapta ‘Hyperpolitics’ kavramı ile çağdaş siyasi kültürün akıllıca bir analizini sunuyor. Yazar şöyle diyor... “Post-politika dönemi sona erdi. Hükümetin teknokratça yönetildiği ve vatandaşların en fazla koltuklarından yorum yaptığı bir post-politika döneminden sonra, bir sarsılma ile karşı karşıyayız. Politikleşmenin neredeyse hiçbir politik sonucu yoktur. Bu, insanların dijital yalnızlıkla karakterize edilen bir durumun sonucudur.”
* * * *
Bu düşüncelere katılırsınız veya katılmazsınız... Yazara göre hem ölçek hem de verimlilik sorunları yaşayan Avrupa'nın militarizasyon hamlesinin kendi şartlarında çalışması pek olası değil. Sonra, özünde Avrupa'ya özgü koordinasyon sorunu var. Tanklar ve donanım zaten pahalıyken, kıtasal yeniden silahlanmanın maliyetleri, ulusların ayrı ayrı sözleşmeler için yarıştığı birliğin merkezsiz karar alma mekanizmasıyla çarpılacak.
* * * *
Yazar devam ediyor; “Bu tür verimsizliğin izleri, Ukrayna'daki savaş için mermi üretimini artırma çabalarında görülebilir. Bu karmaşanın üstüne, Avrupa'nın savurganlığının ilk ödemeleri, Avrupa’da fabrikalar çalışmaya başlarken muhtemelen Amerikan üreticilerine gidecek. İronik şekilde, ilk yararlanıcıları Avrupalı değil Amerikalı olacak. Savunmaya odaklanmak, Avrupa’yı ileriye değil geriye götürme riski taşır.”
* * * *
Baktım, İngiliz tarihçi Timothy Garton Ash de The New York Times gazetesinde bu konuya değinmiş... O da başka açıdan bakıyor... “Avrupa yeni bir dönemin ilk yıllarında. Kıta şu anda iki Avrupa arasında büyük bir mücadeleye tanıklık ediyor: liberal ve anti-liberal, enternasyonalist ve milliyetçi, entegrasyon Avrupa'sı ve dağılma Avrupa'sı. Kimin kazanacağı, iç siyasi güçlerin gücü ve becerisiyle belirlenecek, ancak aynı zamanda Avrupalıların çok az veya hiç kontrol edemediği dış gelişmelerle de belirlenecek.” diyor...
* * * *
İngiliz tarihçi “Zamanın Alman Şansölyesi Olaf Scholz'un 27 Şubat 2022'de mecliste yaptığı bir konuşmada kullandığı Zeitenwende kelimesi ‘dönüm noktası’ olarak tercüme ediliyor. Ancak asıl mesele bunun bir nokta olmaması. Bir çağdan diğerine geçiş tek bir günde yaşanan dramatik bir olayla başlatılabilir, ancak yeni çağın karakterinin şekillenip tanınması yıllar alır.” diyor... Avrupa’nın geleceğine ait tartışmalar sürüp gidecek...


